16 Ocak 2015

Talcit ve Sınıf Bilinci: 2010 Referandumu Öncesi Bir Değerlendirme



Talcit ve Sınıf Bilinci


Çağrı Doğan


İçine düştüğümüz politik atmosferi, referandumun yarattığı toz duman içinden sıyrılıp bu atmosferin dışına çıkarak anlamaya çalışmak oldukça zor doğrusu. Zor da olsa bir zorunluluk olduğu da muhakkak. Zira önümüzde, bizden hayır ya da evet cevabını isteyen, siyasi süreçlerle hazırlanmış ve siyasi sonuçları olacak, yani iktisadi, ve siyasi açıdan içinde yaşadığımız toplumu dolayısıyla kişi olarak beni de etkileyen ve etkileyecek olan bir referandum var.
Bu koşullarda sıradan bir yurtdaş olarak önümde iki seçenek görünüyor: ya kafamı yormadan, propaganda silahı ideolojik alanı en çok etkileyen tarafa inanarak bir tercih yapacağım ya da zor olanı seçip, çatışan hegomonya projelerini analiz edip hangi tercihin doğru olacağına karar vermeye çalışacağım. Bu yazıyı yazmaya girişmem de gösteriyor ki şeytana uyup ikinci yola girmiş bulunuyorum.

15 Ocak 2015

Engelliler: Postmodern Kapitalizmin Sakatları

Engelliler: Post-modern Kapitalizmin Sakatları

Çağrı Doğan
Birikim Dergisi, Sayı 229: http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/3739/engelliler-postmodern-kapitalizmin-sakatlari

“Önce yahudiler için geldiler
Sesimi çıkarmadım –
Çünkü ben yahudi değildim
Sonra komünistler için geldiler
Sesimi çıkarmadım –
Çünkü ben komünist değildim
Sonra sendikacılar için geldiler
Sesimi çıkarmadım –
Çünkü ben sendikacı değildim
Sonra benim için geldiler
Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı”

Pastor Niemoeller

Neonaziler hariç, çoğumuz Nazi Almanyası döneminde yapılanın soykırım olduğunu kabul edecektir. Fakat kaçımız, Nazilerin önce sakatlar için geldiğini ve gaz odalarında yüzbinlerce sakatı katlettiğini bilir? Ne Pastor Niemoeller bu gerçeği görüp şiirine “önce sakatlar için geldiler” gibi bir dize eklemiş; ne de Nazileri yargılayan Nurnberg mahkemeleri onları bu eylemlerinden dolayı yargılamıştır.


Bir İktidar Söylemi Olarak Sakatlığın Hikayesi


Gerek özürlülük, bu yazıda fiziksel, duyusal, psikolojik ya da entellektüel işlev kaybı ya da eksikliği anlamında kullanılacak, gerekse sakatlık, bu yazıda özürlülüğe yüklenen sosyal değer anlamında kullanılacak, çok eski zamanlardan bu yana ve her toplumsal yapıda var olmakla birlikte; özürlülüğün neden ve sonuçları ve sakatlığın tanımı ve sosyal anlamı bütün tarihsel dönemler ve farklı toplumsal yapılar için sabit ve aynı değil.

Öte yandan tarihsel dönem ve toplumsal yapılar birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmadığına göre, tarih ve toplumsal yapı tarafından belirlenen bir kavram olan sakatlığın tanım, anlam ve deneyimleri arasında da benzer bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle, hakkında konuşacağımız “sakat”ın, bulunduğu yerde durup dururken peydah olmadığı, farklı tarihsel ve toplumsal süreçler arasındaki karmaşık etkileşimin bir ürünü olduğu  sonucuna varabiliriz.

Neden Sakat?

Sakatları da kapsayan hakim sosyal eğilim, sakatı “faydasızlık”la ilişkilendirmekte, sakatlığı her şeyden önce kişisel bir trajedi, tıbbi yöntemlerle  iyileştirilmesi gereken bir sorun olarak görmektedir. Sakat, kör, topal, sağır gibi sözcüklerin sözlük anlamlarını, bu sözcüklerle kurulmuş deyim ve atasözlerini incelemek bile sakatlığa yüklenen negatif sosyal değeri kavramamıza yardımcı olacaktır. Bu sözcüklerin başka dillerdeki

Aynı Film


Aynı Film

Çağrı Doğan – (Radikal2)

Bu sözleri kim, kimlerle ilgili olarak söylemiş olabilir?
"İnsanca yaşam için yetecek kadar ücret, kapasitemize ve yeteneklerimize uygun işlerde çalışmak istiyoruz. Düşük ücretli ve hükümetin bizim için uygun gördüğü işlerde değil."
"Dilediğimiz yerde yaşamamıza izin verilmesini istiyoruz ve bu topraklarda bize yasaklı bölgelerin olmasını istemiyoruz."
"Gece 11.00'den sonra, küçük çocuklar gibi odalarımıza kapanmak değil, özgürce dışarı çıkabilmek istiyoruz"
"Kendi ülkemizde seyahat özgürlüğü istiyoruz."
"Hepsinden öte, eşit politik haklar istiyoruz. Zira onlar olmazsa sakatlıklarımız daim kalacak."
Bana kalırsa, söyleyenin bir sakat, işaret ettiğinin de sakatlar olması kuvvetle muhtemel.
Sonuçta, sakatlar emek piyasasından ve kamusal alanlardan biyolojileriyle ilgili gerekçelerle dışlanabiliyor, eğitim, ulaşım vb. kamusal hizmetlerden faydalanma hakları yine biyolojik gerekçelerle kısıtlanabiliyor, "ihtiyaçları"nın karşılanması için özel alanlara hapsedilebiliyor. Dahası, sözlerin sonunda sakatlığa somut bir referansın bulunması da, bu ihtimali güçlendiriyor.

'Ö' Sakattan 'E' Sakata: Dahil olmak mı istemiştiniz?



‘Ö’ Sakattan ‘E’ Sakata: Dahil olmak mı istemiştiniz?

Çağrı Doğan

Yıllar önce, sakatlık ya da körlüğe referans verilen deyim ve atasözlerini toparlamaya çalıştığımı bilen bir iş arkadaşım heyecanla yanıma geldi. Anlattığına göre, babasının Pazardan aldıkları arasında bozulmaya yüz tutmuş çok sayıda meyve olduğunu görünce, annesi söylenirken araya şu sözü de sıkıştırmış: “Kör pazara varmasın; Pazar körsüz kalmasın!”

Sakat derken, yeti yitimi olan kişilerin aşağılama, damgalama, dışlama, tecrit ve katletme fiillerinin nesnesi olma durumunu ve potansiyelini anlatmak istiyoruz. Yeti yetimi, nedenleri farklılaşsa da, insanlık tarihinin evrensel bir parçası sayılabilir. Oysa sakatlık deneyimi, tüm tarihsel dönemler ve toplumsal yapılar için aynı anlama gelmiyor. Gelecekte yeti yitiminin ortadan kalkması mümkün olur mu bilmiyorum ama bizim sakatlık dediğimiz şey, yukarıda sayılan fiillere maruz kalınmadığında son bulacak bir durum.

Yeti yitimi olan insanlara karşı geliştirilen sosyal tavır, sakatın hangi tarihsel dönemde, nasıl bir toplumsal yapı içinde bulunduğuyla, toplumsal yaşamda aktif olarak kullanılan araçlarla, mülkiyet ilişkileriyle, üretim biçimiyle, rekabet ve şiddetin yoğun olup olmamasıyla yakından ilgili. Elimizde, sanayi toplumunun ortaya çıkışına kadar, yeti yitimi olan insanların genel olarak bir kategori altında toplandığına, hepsinin tek bir terimle çağrıldığına dair veri bulunmuyor. Bununla birlikte, sanayi öncesi toplumlarda, söz konusu kişilerin, yitimin gerçekleştiği alana işaret edilerek anıldığına dair kestirimde bulunabilmemize yetecek doneler mevcut. Bkz. kör, topal, sağır, dilsiz, çolak... Bu terimlerin o toplum tarafından kullanılan araçlarda ortaya çıkan işlev kaybını anlatmak için de kullanıldığını biliyoruz. Bkz. kör testere, topal eşek, sağır soba...

Salt bu adlandırmalar, yeti yitimi olan kişilere atfedilen olumsuz sosyal değere dair önemli ipuçları sunuyor. Öte yandan, bu sözcüklerin, kör Agop, topal Recep, çolak Salih vb. durumlarda olduğu