Sakatlayan
Kapitalizm ve Sakatlığına Tapan Narsist İnsan
Sakatlık çalışmaları genellikle sakatların demografik
özelliklerini, işgücüne katılım oranlarını, eğitimsel durumlarını, toplumsal
entegrasyonunu yada ekonomik alanda yoksulluk- açlık sınırında oluşları
hakkında veri ve ek bilgileri içerir. Sakatlığın oluş nedenleri, sakatlığa
karşı sergilenen tutum, davranış ve istatistikler yine inceleme konusudur. Ne
var ki bu çözümlemeler, sakatlık alanında geleneksel Ortodoks çalışmalara
tekabül eder. Çünkü bu çalışmalar
kapitalizmin sosyal devlet anlayışının
Keynezyen ekonomik politikalarında vücut bulan formel alanın
sosyo-ekonomik sorunlarını kapsar. Oysa günümüzde formel alanın paradigmaları
sorunlu olduğu iddia edilerek küresel sermaye tarafından işlevsiz hale
getirilir. Böylece devletin müdahalesiyle uygulanan sosyal politikalar
küreselleşmeyle birlikte muğlak ve keyfi kurallara göre egemen sınıfın
talepleri doğrultusunda yürütülür. Kapitalist sistem, küreselleşme aracılığıyla
modernizmden postmodernizme, fordizmden postfordizme yeniden işi ve emeği örgütlemesi, toplumsal ilişkileri düzenlemesi, yeni bir
kültürün ve dilin ideolojisini inşa
etmesiyle sosyal devlet anlayışının
geleneksel yapılarını etkisiz kılmıştır.
Bu çerçevede toplumsal bir sorun olan
sakatlık alanı da sivil toplum örgütlerinin hayırseverlik (filantropi) politikalarına
terk edilmiştir. Yani yasal düzenlemelerden sorumlu olan sosyal devlet anlayışı
yerine hayırsever kurumlar devreye sokularak hak aramalar geçersiz kılınmaya
çalışılmıştır. Sosyal politikaların yerini hayırseverlik ve gönüllülük
ilkeleriyle hareket eden informel alana bırakması insanı daha öngörülemez bir
yaşamla karşı karşıya bırakmıştır. Aslında gerçek şudur; kapitalizmin piyasa
koşullarına bağlı mekanizmalarıyla insanın emeğine yabancılaştırılması sistemin
doğasından kaynaklanmaktadır. Sistemin açmazlarını gidermede karar mekanizması
olan finansal sermayeyle gelişen küreselleşmenin ortaya çıkardığı esnek çalışma
koşulları ve toplumsal örgütlenmeleri sınırlayan yapısıyla beraber hat safhaya
ulaşan bu yabancılaşma güvencesiz bir yaşamı zorunlu hale getirir.
Bedensel sakatlığı olan bireye özgü patolojik durum ile
kapitalizmin hastalığı “yabancılaşma” özdeşleştirilebilinir mi? Yani bu kavram
bedensel sakatlıkla ilişkilendirilebilir mi?
Toplumsal bir yaratı olan sakatlığın anlamının bedenden kültür alanına
kayması; kapitalist üretim tarzıyla ortaya çıkan yabancılaşma ile açıklanabilir
mi?