Atlatılamayan bir Toplumsal Travma Olarak Sakatlık
Çağrı Doğan
Bir durumun nasıl adlandırılıp tarif
edildiği bazen durumun kendisi kadar önemli olabilir. Kuşkusuz, bir adla
çağrılan her durum yalnızca o adın taşıdığı anlama sahip olmak zorunda değildir.
Özellikle de kurgusal durumlardan söz ediyorsak. Hayat akmaktadır ve ad koyan /
tarif eden özne ve adı konulan / betimlenen nesne de, daima başka durumlarla
etkileşim içinde ve değişim halindedir. Öte yandan, iletişim süreçlerinde adlandırmak,
tarif etmek, açıklamak da bir zorunluluktur. Ama mutlaka sorumluluk gerektiren
bir zorunluluk. Çünkü, çağrıldığı anda ve o adla çağıldığı için de değişmeye
başlamıştır artık adı konulan durum.
Kadın ya da erkek, bir kör otobüse ya da
vapura binmeye çalışırken birilerinin, kollarına yapışıp ya da beline sarılıp onu
aracın içine doğru taşıma girişimini nasıl adlandırıp betimlersiniz mesela? Öyle
bir sahneyi hayal edin ve taşınmak istenen kör kişinin gülmekte olduğunu da canlandırın
kafanızda. Durum, buz gibi nesnesinin de hoşnut olduğu bir yardım girişimi
olarak gözüküyor değil mi? Tam siz bunu yardım olarak adlandırmışken; kör olan kişi
ellerden kurtulup “siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz allah aşkına! Bunun için
kimden izin aldınız? Yaptığınıza düpedüz taciz denir!...” diye celallenerek az
önce yardım eden konumunda görünenleri tacizci olarak adlandırsa ne
düşünürsünüz? Hakim sosyal eğilim kör olan kişinin bu davranışını nankörlük olarak
adlandıracaktır.
Oysa, durumun hikayesi şöyledir: kör adam
/ kadın otobüse binmek için kapıya yanaşır,
iki kişi, kuvvetle muhtemel
erkektirler, kafalarında önlerindeki körün yardıma ihtiyacı olduğu düşüncesi
dışında başka bir düşünce olmaksızın adamı
/ kadını kollarından tutup ayağını yerden kesiverirler. Bu sırada, adam / kadın
gıdıklanmakta olduğu için ya da sinirlendiğinden kendini gülmekten alamıyordur.
:D Sonuç olarak, kendisine bilgisi ve izni olmaksızın dokunulan ve hatta
taşınılan bir kişinin verebileceği olağan tepkilerden birini vermiştir aslında
kör adam / kadın. Dahası, fiili gerçekleştirenlerin ve izleyenlerin, bundan
sonraki davranışlarını da değiştirmeye yöneliktir kör kahramanımızın söz konusu
fiili taciz olarak adlandırması.
Sakatlığının artık sıradanlaştığı
ortamların dışına çıkar çıkmaz, her sakat yukarıda aktardığım kurgunun
milyonlarca benzerini yaşamaya yazgılıdır. Özcesi, sakat ya da sağlam, kadın ya
da erkek fark etmez, bilgisi ve izni olmaksızın birine dokunmak taciz, onu
olmak istemediği bir duruma sokmak ve o durumda alıkoymak tecavüzdür. Taciz ve
tecavüz fiillerinin anlamını belirleyen bu fiillerin nesnelerinin durumudur, Öznelerin
niyetleri değil.
Farkındalık mı, Durum / Fantezi Turizmi mi?
“Karanlıkta
Diyalog az görmenin ya da hiç görmemenin ne demek olduğu konusunda tüm
algılarınızı sonsuza dek değiştirecek!...” Bu, iddialı olduğu kadar, anlamsız
cümle, ilgili etkinliği tanıtan web
sayfasından. Peki soralım bu cümleye, herhangi bir
konudaki algı sonsuza dek nasıl değiştirilebilir mesela? sonsuz bir değişim
döngüsüne giren bir algıdan mı söz edilmektedir yoksa, o etkinliğe
katılındıktan sonra bir daha değişmeyecek olan bir algıdan mı? Devam edelim
sormaya, görmemek ve az görmek hakkındaki algı hangi yönde değiştirilmektedir?
Oraya gelirken görme yetisini kullanabilenler bundan böyle kör olarak
yaşayabileceklerine ikna mı edilmektedirler örneğin? Sorularımız değilse de,
cevapları bu cümleden beklemek boşunadır elbette. Bir kente gidip o kentin en
steril caddesinde ya da AVM’sinde birkaç saat geçirerek o kente dair ne deneyimlenebilirse, karanlıkta
diyalog benzeri etkinliklere katılarak körlükle ilgili o deneyimlenebilir.
Körlük, ışığın kullanılmamasını da
beraberinde getirir elbet ama, salt karanlıkta yaşamak anlamına da gelmez. Kadın
olma durumunu anlamak için etek giyilmesi; kürt olmayı anlamak için sarı
kırmızı yeşil poşuyla dolaşılması ne kadar anlamlıysa, kör olmanın ne demek
olduğunu anlamak için gözlerin kapatılması ya da "karanlıkta diyalog"
vb etkinliklere iştirak edilmesi o kadar anlamlıdır.
İnsanların ışıkla olan ilişkilerinin
yoğunluğunu azaltıp diğer duyularına daha fazla şans vermeye çalışmasına ya da
bu konuda yardım almalarına itiraz edilemez elbette. Benzer şekilde, karanlıkta
bir şeyler yapmalarına, mesela sevişmelerine kimse karşı duramaz. Ancak, ışıkla
olan ilişkinin kesilmesi, körlüğün yalnızca başlangıç noktası sayılabilir ve bu
noktayı, tabii kalıcı olacaksa, insanların çoğu için tanımlayan en iyi ifade
travma olabilir. Bu travmatik durumu yaşayan ve ötesine geçemeyecek olan insanların,
körleri iyileştirilmesi gereken hastalar olarak değerlendirmesi, daha doğrusu
zaten bu yönde olan algısını, belki de sonsuza dek, :D muhkemleştirmesi kuvvetle
muhtemeldir.
Nasıl ki yazının başında yer verilen
kurgudaki fiil yardım değil tacizse, Burada da yapılan iş, körlük ya da az
görmeyle ilgili bir farkındalık oluşturma faaliyeti değil; görme yetisinin yitiminin
bir durum ya da fantezi turizmi öğesi olarak yeniden üretilmesi ve pazarlanmasıdır.
Elbette bu tür faaliyetler vesilesiyle birilerinin mutlu olması, unutulmaz
anlar yaşaması ve bu tür işlerde çalışıp geçimini sağlayan körlerin varlığı küçümsenecek,
hor görülecek şey değildir. Derdim, bu tür iktisadi faaliyetlerin, yürütenler,
katılanlar ve izleyenler tarafından doğru adlandırılıp tarif edilmesidir.
Gerçekleştiren kim olursa olsun, kapı
kapı, okul okul, şirket şirket, meydan meydan dolaşarak sakatlıkla ilgili
herhangi bir durum için sakat olmayan insanların parasını, emeğini, “duyarlılığını”
isteyen faaliyetler de öyledir. Özcesi, kadınların dişiliğinin öne çıkarıldığı faaliyetler
sonucunda kadınlar için kazanılan neyse, sakatların yeti yitimleri üzerinden
örgütlenen faaliyetlerle sakatların kazanacağı da odur. Kadınların dişi olmakla
ilgili gereksinimlerini karşılamak için, sadece kadın olmayanlardan para, emek,
iyilik istenmesi ne kadar absürtse, sakatların yeti yitimleriyle ilgili
ihtiyaçları için sakat olmayanlardan iyilik istenmesi o kadar absürttür
aslında. Sorun biraz da bu absürtlüğün normalleşmiş olmasıdır belki. Farklı
kişilerin ve toplumsal kesimlerin, birbirleriyle dayanışmasıyla, kendi
aralarında kar-zarar merkezli olmayan ilişki ağları kurmalarıyla ilgili
şikayetim olamaz. Sorun, sakatlığın sadece yeti yitimine ve yitimin
gerçekleştiği kriz anına indirgenmesindedir. Durum böyle kavrandıktan sonra,
sakatlığa dair yapılan herşey de kriz içindeki biri için yapılan yardım olarak görünecek,
gösterilecek, kavranacak ve kavranması sağlanacaktır. Örneğin, sakatlar için
yazılım geliştiren bir firma sahibi, kadınlar için ped üreten bir firmanın
sahibinden daha bir duyarlı gözükecektir bundan böyle. Feminizm çalışmak yerine
sakatlık çalışan bir akademisyen daha bir “yardımsever” duracaktır izleklerde.
Aynı şekilde, sakat biriyle flört eden ya da evlenen biri daha bir fedakar görülecektir. Reklam filminde sakat kullandığında o firmaya ve ürünlerine daha
bir muhabbetle yaklaşacaktır birçok
insan.
Yazının başındaki hikayeye atıfla,
sakatlar yani, yeti yitiminin gerçekleştiği travmatik anı çoktan unutmuş olan
kişilerin sinir krizleri geçirmesine neden olan da, bu kriz anını unutmayan ve
unutturmamak için elinden geleni ardına koymayan, buna sakatların kendisi de dahil
olabilir, toplumsal aktörlerdir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder