07 Mart 2015

Atlatılamayan Bir Toplumsal Travma Olarak Sakatlık



Atlatılamayan bir Toplumsal Travma Olarak Sakatlık

Çağrı Doğan

Bir durumun nasıl adlandırılıp tarif edildiği bazen durumun kendisi kadar önemli olabilir. Kuşkusuz, bir adla çağrılan her durum yalnızca o adın taşıdığı anlama sahip olmak zorunda değildir. Özellikle de kurgusal durumlardan söz ediyorsak. Hayat akmaktadır ve ad koyan / tarif eden özne ve adı konulan / betimlenen nesne de, daima başka durumlarla etkileşim içinde ve değişim halindedir. Öte yandan, iletişim süreçlerinde adlandırmak, tarif etmek, açıklamak da bir zorunluluktur. Ama mutlaka sorumluluk gerektiren bir zorunluluk. Çünkü, çağrıldığı anda ve o adla çağıldığı için de değişmeye başlamıştır artık adı konulan durum.
Kadın ya da erkek, bir kör otobüse ya da vapura binmeye çalışırken birilerinin, kollarına yapışıp ya da beline sarılıp onu aracın içine doğru taşıma girişimini nasıl adlandırıp betimlersiniz mesela? Öyle bir sahneyi hayal edin ve taşınmak istenen kör kişinin gülmekte olduğunu da canlandırın kafanızda. Durum, buz gibi nesnesinin de hoşnut olduğu bir yardım girişimi olarak gözüküyor değil mi? Tam siz bunu  yardım olarak adlandırmışken; kör olan kişi ellerden kurtulup “siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz allah aşkına! Bunun için kimden izin aldınız? Yaptığınıza düpedüz taciz denir!...” diye celallenerek az önce yardım eden konumunda görünenleri tacizci olarak adlandırsa ne düşünürsünüz? Hakim sosyal eğilim kör olan kişinin bu davranışını nankörlük olarak adlandıracaktır.
Oysa, durumun hikayesi şöyledir: kör adam / kadın otobüse binmek için kapıya yanaşır,
iki kişi, kuvvetle muhtemel erkektirler, kafalarında önlerindeki körün yardıma ihtiyacı olduğu düşüncesi dışında  başka bir düşünce olmaksızın adamı / kadını kollarından tutup ayağını yerden kesiverirler. Bu sırada, adam / kadın gıdıklanmakta olduğu için ya da sinirlendiğinden kendini gülmekten alamıyordur. :D Sonuç olarak, kendisine bilgisi ve izni olmaksızın dokunulan ve hatta taşınılan bir kişinin verebileceği olağan tepkilerden birini vermiştir aslında kör adam / kadın. Dahası, fiili gerçekleştirenlerin ve izleyenlerin, bundan sonraki davranışlarını da değiştirmeye yöneliktir kör kahramanımızın söz konusu fiili taciz olarak adlandırması.
Sakatlığının artık sıradanlaştığı ortamların dışına çıkar çıkmaz, her sakat yukarıda aktardığım kurgunun milyonlarca benzerini yaşamaya yazgılıdır. Özcesi, sakat ya da sağlam, kadın ya da erkek fark etmez, bilgisi ve izni olmaksızın birine dokunmak taciz, onu olmak istemediği bir duruma sokmak ve o durumda alıkoymak tecavüzdür. Taciz ve tecavüz fiillerinin anlamını belirleyen bu fiillerin nesnelerinin durumudur, Öznelerin niyetleri değil.

Farkındalık mı, Durum / Fantezi Turizmi mi?

 “Karanlıkta Diyalog az görmenin ya da hiç görmemenin ne demek olduğu  konusunda tüm algılarınızı sonsuza dek değiştirecek!...” Bu, iddialı olduğu kadar, anlamsız cümle, ilgili etkinliği tanıtan web sayfasından. Peki soralım bu cümleye, herhangi bir konudaki algı sonsuza dek nasıl değiştirilebilir mesela? sonsuz bir değişim döngüsüne giren bir algıdan mı söz edilmektedir yoksa, o etkinliğe katılındıktan sonra bir daha değişmeyecek olan bir algıdan mı? Devam edelim sormaya, görmemek ve az görmek hakkındaki algı hangi yönde değiştirilmektedir? Oraya gelirken görme yetisini kullanabilenler bundan böyle kör olarak yaşayabileceklerine ikna mı edilmektedirler örneğin? Sorularımız değilse de, cevapları bu cümleden beklemek boşunadır elbette. Bir kente gidip o kentin en steril caddesinde ya da AVM’sinde birkaç saat geçirerek  o kente dair ne deneyimlenebilirse, karanlıkta diyalog benzeri etkinliklere katılarak körlükle ilgili o deneyimlenebilir.
Körlük, ışığın kullanılmamasını da beraberinde getirir elbet ama, salt karanlıkta yaşamak anlamına da gelmez. Kadın olma durumunu anlamak için etek giyilmesi; kürt olmayı anlamak için sarı kırmızı yeşil poşuyla dolaşılması ne kadar anlamlıysa, kör olmanın ne demek olduğunu anlamak için gözlerin kapatılması ya da "karanlıkta diyalog" vb etkinliklere iştirak edilmesi o kadar anlamlıdır.
İnsanların ışıkla olan ilişkilerinin yoğunluğunu azaltıp diğer duyularına daha fazla şans vermeye çalışmasına ya da bu konuda yardım almalarına itiraz edilemez elbette. Benzer şekilde, karanlıkta bir şeyler yapmalarına, mesela sevişmelerine kimse karşı duramaz. Ancak, ışıkla olan ilişkinin kesilmesi, körlüğün yalnızca başlangıç noktası sayılabilir ve bu noktayı, tabii kalıcı olacaksa, insanların çoğu için tanımlayan en iyi ifade travma olabilir. Bu travmatik durumu yaşayan ve ötesine geçemeyecek olan insanların, körleri iyileştirilmesi gereken hastalar olarak değerlendirmesi, daha doğrusu zaten bu yönde olan algısını, belki de sonsuza dek, :D muhkemleştirmesi kuvvetle muhtemeldir.
Nasıl ki yazının başında yer verilen kurgudaki fiil yardım değil tacizse, Burada da yapılan iş, körlük ya da az görmeyle ilgili bir farkındalık oluşturma faaliyeti değil; görme yetisinin yitiminin bir durum ya da fantezi turizmi öğesi olarak yeniden üretilmesi ve pazarlanmasıdır. Elbette bu tür faaliyetler vesilesiyle birilerinin mutlu olması, unutulmaz anlar yaşaması ve bu tür işlerde çalışıp geçimini sağlayan körlerin varlığı küçümsenecek, hor görülecek şey değildir. Derdim, bu tür iktisadi faaliyetlerin, yürütenler, katılanlar ve izleyenler tarafından doğru adlandırılıp tarif edilmesidir.
Gerçekleştiren kim olursa olsun, kapı kapı, okul okul, şirket şirket, meydan meydan dolaşarak sakatlıkla ilgili herhangi bir durum için sakat olmayan insanların parasını, emeğini, “duyarlılığını” isteyen faaliyetler de öyledir. Özcesi, kadınların dişiliğinin öne çıkarıldığı faaliyetler sonucunda kadınlar için kazanılan neyse, sakatların yeti yitimleri üzerinden örgütlenen faaliyetlerle sakatların kazanacağı da odur. Kadınların dişi olmakla ilgili gereksinimlerini karşılamak için, sadece kadın olmayanlardan para, emek, iyilik istenmesi ne kadar absürtse, sakatların yeti yitimleriyle ilgili ihtiyaçları için sakat olmayanlardan iyilik istenmesi o kadar absürttür aslında. Sorun biraz da bu absürtlüğün normalleşmiş olmasıdır belki. Farklı kişilerin ve toplumsal kesimlerin, birbirleriyle dayanışmasıyla, kendi aralarında kar-zarar merkezli olmayan ilişki ağları kurmalarıyla ilgili şikayetim olamaz. Sorun, sakatlığın sadece yeti yitimine ve yitimin gerçekleştiği kriz anına indirgenmesindedir. Durum böyle kavrandıktan sonra, sakatlığa dair yapılan herşey de kriz içindeki biri için yapılan yardım olarak görünecek, gösterilecek, kavranacak ve kavranması sağlanacaktır. Örneğin, sakatlar için yazılım geliştiren bir firma sahibi, kadınlar için ped üreten bir firmanın sahibinden daha bir duyarlı gözükecektir bundan böyle. Feminizm çalışmak yerine sakatlık çalışan bir akademisyen daha bir “yardımsever” duracaktır izleklerde. Aynı şekilde, sakat biriyle flört eden ya da evlenen biri daha bir fedakar görülecektir. Reklam filminde sakat kullandığında o firmaya ve ürünlerine daha bir  muhabbetle yaklaşacaktır birçok insan.
Yazının başındaki hikayeye atıfla, sakatlar yani, yeti yitiminin gerçekleştiği travmatik anı çoktan unutmuş olan kişilerin sinir krizleri geçirmesine neden olan da, bu kriz anını unutmayan ve unutturmamak için elinden geleni ardına koymayan, buna sakatların kendisi de dahil olabilir, toplumsal aktörlerdir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder