06 Kasım 2015

Neydi yiten, Neydi Kalan?

Her vesileyle, sakatlığın yeti yitimi olmadığını; hatta sakatların yeti yitimi yaşayan kişiler olarak algılanıp konumlandırılmasının da sakatlığın oluşumuna önemli bir “katkı” sunduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Ne kadar insanı ikna edebildiğim ayrıca değerlendirmeye muhtaç. Lakin bazen, hakim sakatlık kurumuna tutunup, “ağzını açsa çok zeki, adımını atsa feci yetenekli bir görme engelli” olarak takdir görüp paşa paşa yaşamak dururken, neden böyle yaptığımı sorgulamıyor değilim. Neyse, huyum kurusun diyerek geçiştirelim.

Son zamanlarda, sakatlığı yeti yitimine indirgememiz halinde, sakatlar olarak kamusal alanda eşitlik mücadelesi vermemize, zamanla pek de gerek kalmayacağını ciddi ciddi düşünmeye başladım. Zira, yeti yitimi yaşamayanların, kamusal alanlarda yetilerini kullanma olanakları da her geçen gün azalıyor. Binalardan ve  ışıklardan dolayı gökyüzünü ve yıldızları göremeyen; dar kaldırımlardan ve  kalabalıktan dolayı doğru dürüst yürüyemeyen; sokaklarda, salonlarda, gürültüden birbirini duyamayan insanlardan söz ediyorum. Yürürken gözünü akıllı uzantısından ayıramadığı için çarpıştığım, kulaklığından gelen sesle meşgul olduğu için söylediğimi duymayan, neredeyse tuvalete dahi tekerlekli aracıyla giden ve artık ‘Emoji’lerle iletişim kuran insanları buna eklediğimde, yeti yitimi merkezli bir katagorizasyonun artık pek mümkün ve mantıklı olmadığını düşünüyorum.
İyi yanından bakalım; sakatlığın yeti yitimi olmadığını anlatmak için sarf etmem gereken çaba gittikçe azalıyor. J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder